top of page
Download.jpg

Meselelerimiz ve Beklentilerimiz

Durmuş Yıldırım

İlk Türk işci göçünün başladığı tarihten itibaren aradan 58 yıl geçti. Misafir olarak bir kaç yıllığına Almanya’ya ve diğer Avrupa ülkelerine gelen Türk vatandaşları, Avrupa standartları altında, derme-çatma yerlerde kalıyorlardı.

1980’li yıllara kadar da misafir işçi „Gastarbeiter“ olarak tanımlandılar. Ancak zamanla geri dönüşler olmayınca çalışma ve iş arkadaşı „Mitarbeiter“ oldular. Artık kalıcı oldukları kesinleşince göçmenler „Migranten“ olarak bu terim kullanılmaya başlandı.

1981’li yıllara gelindiğinde yeni yabancılar yasasının çıkması, var olan yabancı düşmanlığını daha da artırdı. 1992 Mölln, 1993 Solingen faciası yaşandı.

Bu arada, Almanya‘da yaşan Türk nüfusu 2,5 Millionu aştı ve sosyal hayatın her alanında yer almaya başladılar. Aynı zamanda üç ve dördüncü nesil Türkler oluştu Avrupa’da. Üçüncü ve dördüncü nesil Türkleri sosyo-kültürel ve sosyo-ekonomik hayat açısından en çok tartışma yapılan nesillerdir. Avrupa’da (Almaya‘da) doğmuş olan bu nesiller içinde yaşadığı topluma uyum sürecinde milli ve dini kimliklerinin ne olacağı veya nasıl olacağı, bir sorun olarak her kesim tarafından tartışılmaktadır.

Birinci ve ikinci nesil uzun yıllar kendi örf, adet ve geleneklerinden kopuk yaşadılar. Zor şartlar altında dini vecibelerini yerlerine getirdiler... Ancak, zamanla değişen sosyal, kültürel ve ekonomik şartlar neticesinde yeni nesil Avrupa göçmen Türkleri çok şanslıdır. Birinci ve ikinci neslin karşı karşıya kaldıkları sıkıntıları çekmediler. Dedeleri ve babalarıda kendi çektikleri sıkıntıları çekmesinler diye onları ekonomik anlamda rahat yaşamalarını sağladılar. Fakat, eğitim ve kültürel anlamda yeterli ve milli ve manevi değerlerin aktarılması noktasında yeterli olamadılar. Bugün yeni kuşaklar kimlik ve kültürel boyutta arayış içindeler.

Birinci ve ikinci nesil daha fazla iş hayatına adapte oldukları için çocukların eğitim ve kültür (dil, din, tarih) konularında maalesef zayıf ve eksik kaldılar.

Halbuki bizim buradaki varlığımızın devamı için kültürel değerlerimiz herşeyden önce gelir. Bir toplumun kendi tarihi kadar dini ve dilini bilmesi son derece önemlidir.

Bu konuda özellikle Türk çatı kuruluşlarının yaptığı çalışmaları inkâr etmemek ve takdirle karşılamakla birlikte, insan ve maddi imkân kaynaklarının kısıtlı olmasından dolayı beklentileri karşılayamıyor.

Hiçbir şey tek taraflı değildir, buna bağlı olarak Avrupa’da yaşayan insanımızın T.C. Devleti’nden birtakım beklentileri olmuştur, bunların bir kısmı sosyal meselelerimiz diğer bir kısmı ise ekonomik meselelerdir.

Son çeyrekte Türkiye Cumhuriyeti Devleti kurumu olan, Yurt Dışı Türkler ve Akraba Topluluklar Başkanlığı (YTB) ile yapılan çalışmalar burada yaşayan insanımızın taktirini toplamış, beklentilerin bir bölümünü karşılamıştır, lakin meselelerimizin büyük bir kısmı daha çözüm noktasından uzaktır.

Ana başlıklar halinde öncelikli beklentilerimiz:

-Yurt dışındaki Türk STK'ler güçlendirilmeli ve çalışma alanlarının geliştirilmesine destek sağlanmalıdır.

-İlgili ülkelerde STK’ler nezdinde yurt dışında yaşayan vatandaşlarımızın yeni ihtiyaçlarını karşılayacak yapılanmalarında Sosyal Yardım Vakıfları kurulmasına yönelik çalışmaları teşvik edilmeli ve desteklenmelidir.

-Gençlerin, sosyal konularda çalışması, aile hukuku uzmanlığı, avukat, din dersi ve Türkçe öğretmenliği, terapist, kültür tercümanı, pedagog ve psikolog olması teşvik edilmelidir.

-Yurt dışındaki temsilciliklerimizde aile, eğitim ve çalışma konusundaki ataşelikler yaygınlaştırılmalıdır.

-Ülkemiz tarafından yurt dışına geçici görevle gönderilen kamu çalışanları, ilgili alana uygun, liyakat sahibi, nitelikli ve görev yapacağı ülkenin kültürel ve sosyal yapısını bilen kişilerden seçilmelidir.

-Gençler, evlilik ve aile kurma konusunda bilinçlendirilmelidir. Çocuk eğitimi konusunda problem yaşayan ebeveynlere danışmanlık hizmeti verecek profesyonel ve daimî eğitim merkezlerinin açılması sağlanmalıdır.

 -Ana Okulu projelerine ağırlık verilerek anne-babalarının vatandaşlıktan çıkması nedeniyle çocuğun da Türk vatandaşlığını kaybetmesi ve dolayısıyla sorununun çözümü için ilgili kanun hükümleri gözden geçirilmelidir.

-Avrupa’ya özel yayın yapan kanalların program kalitesi artırılmalı, kültürel yozlaşmaya neden olacak içeriklerden arındırılmalı, bilinçlendirici, eğitici, ana vatanla bağları kuvvetlendirmeye yönelik programlar yayınlanmalıdır.

-Bedelli Askerlik konusunda, T.C Devletinin meblağın artırılma kararı Avrupa’da yaşayan ve Türk vatandaşlığında kalma niyetinde olan gençlerimizi üzmüş ekonomik nedenlerden dolayı bulundukları ülkelerin vatandaşlığına geçme eğilimi göstermişlerdir, alınan bu karar bir an önce tekrardan gözden geçirilmelidir.

-Türkiye’ye getirilen ve kaydettirilen cep telefonu kayıt ücretlerinin, yükseltilmesi kadar borçlanma yoluyla yurtdışı emeklilik miktarının artırılması, Batı Avrupa Türklerini sıkıntıya sokmuş bununla ilgili ciddi eleştiriler gelmektedir, tekrar yeni bir düzenlemeye gidilmesi elzemdir.

-Sadece olağanüstü gelişmelerin ve bir de izin mevsiminde gümrüklerde oluşan araba kuyruklarının görüntülü haberleri dışında, sayıları 5-6 milyon civarında olan Batı Avrupa Türklerinin Türkiye’nin gündemine hak ettiği ölçüde girememesinden son derece muzdaribiz. Bu konuda yetkili mercilerin ve Türk medyasının artık “Gurbetçi” gözüyle değil, Avrupa Türkleri olarak bize ilgi göstermesini bekliyoruz.

bottom of page